Merhaba arkadaşlar! Bugün çalışacağım konu Present Simple. Türkçe'de Geniş Zaman olarak ifade ediyoruz. Haydi başlayalım.
1- Alex is a bus driver, but now he is in bed asleep. - Alex bir otobüs şoförü fakat o şuan yatakta uyuyor.
Bizim Alex bir otobüs şoförüymüş. Fakat şuanda uyuyor. Yani şuanda otobüs şoförlüğü yapmıyor. Genel anlamda geçinebilmek için iş olarak otobüs şoförlüğü yapıyor. (
He is a bus driver./ He drives a bus.) Dolayısıyla
He is not driving a bus. O şuanda otobüs sürmüyor, o şuanda uyuyor. (
He is asleep.)
He drives a bus cümlesinde de gördüğümüz gibi. Özneden sonra fiil geliyor ve eğer özne he/she/it ise fiil duruma göre "s,es,ies" takıları alıyor.
Fakat özne illa kişi zamiri olmayabilir. Hemşire/ Tekil isimler (Nurse) is alırken (çünkü he ya da she'nin yerini tutar, hemşireler / çoğul isimler. (Nurses) are alır (çükü they'in yerini tutar).
Şimdi biraz daha inceleyelim;
2- Present Simple'ı genelde olan, genelde yaptığımız şeyler hakkında bahsederken kullanırız.Fakat bunu yalnızca şimdiyle alakası olan durumlar hakkında düşünmeyelim. Genelde olan veya tekrar eden veya genel gerçekliklerden bahsederken de kullanırız.Burada eylemin şimdiki zamandaki gibi konuşma esnasında olup olmaması önemli değildir.
- Nurses look after patients in hospital.- Hemşireler hastanede hastalar ile ilgilenir. (Bu genel bir gerçekliktir.)
- I usually go away at the weekends. Haftasonları genelde uzaklara giderim/uzaklaşırım. (Bu genellikle tekrar eden bir alışkanlık.)
- The earth goes round the sun. Dünya güneşin etrafında döner. (Bu da herkes tarafından bilinen genel bir gerçeklik.)
3- Do ve Does
Present Simple da şimdiye kadar basit cümle olarak Özne + Fiil (s) + Nesne kullandık. Eee bu do/ does işin neresinde? Do ve does cümlelerimiz olumsuz ya da soru cümlesiyse karşımıza çıkıyor.
Do -- I /you /we /they -- work? I /you /we /they -- do not (don't) -- work.
Does -- he / she / it -- work? He / she / it -- does not (doesn't) -- work.
Görüldüğü gibi he/she/it'te fiildeki "-s" takısı yok oldu. Çünkü "Do"ya eklendi. O yüzden he/she / it ile does kullanırız.
- I come from Canada. Where do you come from? - Ben Canada'dan geldim. Sen nereden geldin?
- "Would you like a cigarette?" "No, thanks. I don't smoke." - "Sigara ister misiniz?" "Hayır, teşekkürler. Sigara içmiyorum.",
- Rice doesn't grow in cold climates. Pirinç soğuk iklimlerde yetişmez.
Şimdi biz yardımcı fiil olarak "do" kullanıyoruz ama ya bu "do" ana cümlede fiil olarak kullanılırsa?
- "What do you do?" (= What is your job?) - Ne iş yapıyorsun?
"I work in a shop?" - Bir mağazada çalışıyorum.
"What do you do?" ile "What's your job?" aynıdır.
- He's so lazy. He doesn't do anything to help me. - O çok tembeldir. Bana yardım etmek için hiçbir şey yapmıyor/yapmaz.
Hani burada doesn't var ben do kullanmayayım cümle şöyle olsun; He doesn't anything dersek cümle anlamsızlaşır. Bir do/does yardımcı fiilken diğeri normal fiildir ve ikisini bir arada yukarıdaki gibi kullandırk.
4- Present simple'ı bir şeyi ne sıklıkla ( How often) yaptığımızı ifade etmek için de kullanırız;
- I get up at 8 o'clock every morning. - Her sabah 8'de kalkarım.
- How often do you go to the dentist? - Ne sıklıkla dişçiye gidersin?
- Ann doesn't drink tea very often. - Ann çok sık çay içmez.
- In summer John usually plays tennis once or twice a week. - John genelde yazları haftada bir ya da iki kez tenis oynar.
5- Bazen söylediğimiz şeyle ilgili bir şeyler yaparız. Mesela; söz vereceğim bir şey yaptığımda "I promise..." diyebilirim. Ya da bir şey önereceğim zaman "I suggest..." diyebilirim. Bu tarz cümleleri de Present Simple ile kurarız.
- I promise I won't be late. - Söz veriyorum geç kalmayacağım./ Geç kalmayacağıma söz veriyorum.
- What do you suggest I do? - Ne yapmamı önerirsin?
I apologise... / I advise... / I insist... / I agree... / I refuse... vs. bunları da aynı şekilde kullanabiliriz.
Bu dersin kelimeleri;
- look after
- patient
- insist
- refuse
Önceki dersin kelimeleri;
- Rise (verb) : artmak, yükselmek (rayz)
a) to incrase in level - artmak çoğalmak, yükselmek
- rising temperatures
- Prices rose by 10 percent.
b) to move up - yükselmek, yukarı doğru çıkmak.
- The ballon rose slowly into the air.
c) to stand, especially after sitting - kalkmak, yükselmek,doğrulmak, ayağa kalkmak.
- He rose from his seat.
- Lend (verb) : ödünç, borç vermek (lennd/ leend)
a) to give something to someone for a period of time, expecting that they will then give it back to you.
- She lent me her car for the weekend.
- Anymore (adverb) : artık, bundan böyle
a) If you do not do something or something does not happen an more, you have stopped doing it or it does not now happen.
- This coat doesn't fit me any more.